Yelkenli tekne metaforu iş yaşamında sıkça karşımıza çıkar. Pek
çok kurum, ekip çalışması, liderlik, motivasyon, risk yönetimi, kriz çözme vb.
konularda personelini çeşitli eğitim programlarına gönderir. Bu eğitimlerde skipper
ya da kaptan, bir tür modern çağın iş lideri olarak kabul görür. Teknede yaşam
ekip çalışmasıyla özdeşleştirilirken,
karşılaşılan olağandışı durumlar risk yönetimi ve kriz çözme konularıyla
büyük benzerlik gösterir. Eğitimlere pek konu olmasa da bu konudaki en popüler
yelken metaforu açık denizde fırtınaya yakalanan teknenin, “limana sağ salim getirilmesi”
olarak bilinir. Şayet tekne batarsa, bundan teknedeki herkesin zarar göreceğinin
bilinmesi ve kaptanın liderliğinde tüm ekibin ayni hedefe kilitlenmesi, iş
yaşamına tam cuk oturan etkili bir benzetmedir.
Geçtiğimiz Ağustos ayında, Ege’de açık denizde bir yarış seyrinde
iken, ekibimizle doğrusu pek de sık rastlanmayan bir “direk kırılması” deneyimi
yaşadık. Olayın yaşandığı andan itibaren, ekip çalışması, liderlik, motivasyon,
risk yönetimi, kriz çözme vb. aklınıza gelebilecek her türlü dersi hem de bir
daha hiç aklımızdan çıkmayacak şekilde aldık. Çok şükür kazayı ekipten kimsenin
burnu kanamadan atlattık. Ama olayın ekibimizi nasıl birbirine kenetlediğini
görmek, hepimiz için çok özel bir deneyim oldu.
Yelkenli teknenin çalışma prensibini bilenler bilir: Yelkenli
teknenin altındaki ağırlığı (salması) sayesinde pek devrilme riski yoktur. Bu
ağırlık suyun içinde, tekneye bağlı ve yelkenleri taşıyan direkle ayni aks
üzerindedir. Teknenin, salt rüzgarın yelkenleri doldurması sayesinde ileri
gittiği zannedilse de, kazın ayağı öyle değildir. Suyun içinde karşı güç
oluşturan bu ağırlığın (iki yanından sıkılan bir zeytin tanesinin içindeki
çekirdek gibi) ileri fırladığı ve tekneyi ileri götürdüğü bilgisi ilk yelken eğitimini
alanlar için her zaman şaşırtıcı olmuştur.
Kaza anında ilk hedefimiz, önce direğin tekne ile bağını
sorunsuz bir şekilde koparmak oldu. Böylece tekne direksiz de kalsa, suyun içindeki ağırlığı-salması sayesinde,
fırtına dahi çıksa, sorunsuz yol alabilecek ve tekneyi yeni direği ve
yelkenleri ile donanacağı limanımıza sağ salim ulaştırabilecektik. Hasar gören direğin tekrar kullanılması mümkün
değildi ve hemen yeni sipariş verilmesi gerekiyordu.
Yaşadığım deneyim sonrasında, direk kırılmasını iş yaşamıyla
ilgili yeni bir metafora dönüştürmeyi planladım. Yine yelken eğitimi alanlar bilir:
Direk bir teknenin en önemli ve kırıldığında oldukça pahalıya mal olan, kırılma
anında ekibe ve tekneye zarar verebilecek en önemli parçasıdır. Ama direğin
tekne ile olan bağlantısı, sadece dört bir yandan gerdirilen çelik halatlardır.
Direğin mühendislik hesapları, belli bir dirençle karşılaştığında kırılması ve
kendisini tutan çelik halatlar kesilerek tekne ile bağının koparılması üzerine kurgulanmıştır.
Bu nedenle teknede, hiç kullanılmayacağı düşünülse de, çelik tel makası
bulundurmak zorunludur.
İş yaşamında da bir teknede direk kırılması metaforunu kullanabileceğimiz
pek çok olayın başımıza geldiğini, bunun bazen, şirketin ömrünü doldurmuş ana
ürünü, bazen önemli bir müşterisi, bazen de önemli bir yöneticisi olabileceğini
düşünüyorum.
Tekne, bir şekilde direği kırılsa da kendisini limana sağ
salim götürecek bir altyapıya, ağırlığa, kaptana, lidere ve en önemlisi bir ekip
ruhuna sahipse, - ki bizim ekibimiz, o gün bunu kanıtladı - o direğin yerine
her zaman yeni bir direk, yeni bir kilit müşteri, yeni bir ana ürün, yeni bir
yönetici konulabileceğinin farkında olunması önemli.
Şimdi az da olsa yelken eğitimi almış okurlarımdan ve iş
hayatında bu gibi durumlarla karşılaşmış dostlarımdan, bu metaforu mesajları ve
yorumlarıyla geliştirmesini bekliyorum:
- İş yaşamınızda direk kırılmasına benzetebileceğiniz
ne tür bir olayla karşılaştınız?
- - O anda ve sonrasında neler yaşadınız? Nasıl
hareket ettiniz?
- Nasıl bir kıssadan hisse çıkardınız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder